Edebiyat Öğretmeni
  Handan Erkeç
 


HİKAYELERİ

MUTLULUĞUN ARDINDAN GELEN ACI
 
Molabey kasabasına yeni yerleşmiştik. Kasabamızın adı ilgimi çok çekiyordu. Çünkü; kasabamızın tarihi bir adı vardı. Tarihi olaylara merakım büyük olduğu için hemen araştırma yaptım. Sonunda yıllar önce kervanların dinlendiği yer olduğunu öğrendim. Bu yüzden kasabamız Molabey adını almış.
Kasabadaki evimizde çok güzeldi. Kocaman bahçesi ve etraftaki manzaralarda oldukça güzeldi. Annem, babam, ablam ve kardeşlerim bahçenin etrafını geziyorlardı. Çok yorgundum daha sonra gezmeyi tercih etmiştim. Dizlerimi büküp öylece kapının önüne oturup etrafa öyle bir göz gezdiriyordum. Bahçemizde kocaman çeşme vardı. Adeta havuza benziyordu. Çeşmenin sol tarafında dikkatimi çeken tek bir yaprak gördüm. Doğrusu hala yerimden kalkacak dermanım bile yoktu. Sallana sallana çeşmenin yanına vardım. Birde ne göreyim tek bir gül. Öylece olduğu yerde solmuş gitmiş. Aklımdan geçen tek şey bu gülü canlandırırsam ömrü uzayacak dedim. Çünkü çiçeklerden sevdiğim sadece beyaz güldü. Hemen etrafa baktım yerde küçük plastik bir bardak gördüm. Bardağı doldurup doldurup beyaz güle su verdim. Nihayet annemler geldi eve geçtik.
 Evimiz tarihi evdi. Oldukça güzeldi. Herkes odalarını seçip yerleşmişti. Odama geçtim. Odam bahçenin önüne bakıyordu. Pencereden kafamı uzattım. Beyaz gülüm öylece bükülmüş duruyordu. Yorgunluktan hiçbir şey düşünmeden kendimi yatağa attığım gibi uyumuşum. Sabah erken uyandık bahçede güzel bir kahvaltı yaptık. Babamla beraber kasabamızın okuluna kayıt yaptırdık.
Ertesi gün okulumuza başladık. Yeni sınıfıma girdim. Sınıfın bütün öğrencileri gözlerini üzerime dikmiş öylece bakıyorlardı. Sırama oturdum zil çaldı. Arkadaşlarla tanıştım. Hepsi tuhaf insanlardı. Anlaşılan alışmam epey zaman alacaktı. Ben oldukça farklı karaktere sahiptim. Oldukça iyi bir insandım. Aynı zamanda herkesin suyuna giden saf bir özelliğim vardı. Akşam yemeğini yerken ablam ve kardeşlerim okullarından arkadaşlarından bahsettiler. Ben ise öylece durmuş onları izliyordum. Dışarıya çıktım beyaz gülüme su verdim. Sonrada odama çıkıp ders çalıştım kitabımı okuyup penceremde öylece durup dışarıyı izliyordum. Birden dikkatimi bir şey çekti. Kapımızın önünde oturan birini gördüm. Dışarıya fırladım. Oturan kişi yaşlı bir kadındı. Soğuktan yüzü bembeyazdı. iyimisin diye sordum, cevap vermedi. Ellerini tuttum oldukça soğuktu. Ayağa kaldırıp evimize geçirdim. Ailem iyi olmamdan çok şikâyetçiydi. Babam bu kadar iyi olma kaybeden sen olursun diyordu. Hiç aldırış etmiyordum dediklerine. Yaşlı kadına hemen sıcak çorba içirip çekyatın üzerine yatmasına yardımcı oldum. Sabah kalktığımda yerinde yoktu. Çünkü; babam onu kovmuş beni ise azarlıyordu.
Ben çok yalnızdım. Ailem bile benden uzaktı. Odama çıkıp ağladım. Üzerimi giyinip bahçeye çıktım. Önce beyaz gülüme su verdim. Beyaz gülüm yavaş yavaş kendine geliyordu. Bu benim için bir umuttu. Çünkü o yaşadıkça benimde ömrüm uzun olacaktı. Okula gittim ilk dersimiz okula gittim. İlk dersimiz edebiyattı. En sevdiğim ders buydu. Öğretmenimde oldukça iyiydi. Hoşuma gitmeyen tek şey arkadaşların tavırlarıydı. Öğretmene karşı acımasız davranıyorlardı. Öğretmenin ders anlatmasına mani oluyorlardı. Kimileri derste gülüşüyor, kimileride birbirlerine karşı argo kullanıyorlardı. Dersi dinleyen sadece bendim. Zil çaldı. Öğretmen beni yanına çağırdı. Bana sadece iki kelime dedi.
    Teşekkür ederim.
 Tatlı bir tebessümle yüzüne baktım ve hemen yanından uzaklaştım. Arkadaşlarım benden çok uzaktılar. Onlara ayak uyduramadığım için sadece gözleriyle hepsi gözlerime bakıyor…
Teneffüste ağacın altında öylece oturuyordum. Birde ağıt sesi duydum ve hemen koştum.
Bir baktım bir kız çocuğu yere düşmüş öylece yerde yatıyordu. Arkadaşları ise alaylı bir şekilde gülüyor onu izliyorlardı. Kızcağız bir yandan sol dizindeki akan kanı silmeye çalışıyor, bir yandan da açılan eteğini kapatmaya çalışıyordu. Utancından yüzü kıpkırmızı olmuştu. Elimi uzattım. Başını yerden kaldırarak bana baktı ve ellerimi tuttu. Oturduğum ağacın oraya götürdüm. Sol dizindeki akan kanı durdurup pansuman yaptım. Adın ne küçük dedim.
—Mutluluk.
    Anlamadım dedim.
—bende anlamadım
—biliyor musun bana ilk defa biri yardım etti. Onun için çok mutlu oldum. Mutluluğu yaşadım.
    Öylece yanımdan uzaklaştı. Eve geldim beyaz gülüme su verdim ve yemeğimi yedim. Sofrada ses seda yoktu. Sadece babamın gözleri üzerimde idi. yemeği yarıda bırakıp odama çıktım. Babam kapımı çalmadan direk odama girdi. Birden;
—Bugün okulda yaptıkların doğru mu?
—Anlayamadım, dedim.
—Küçük bir kız çocuğuna yardım etmişsin onun kim olduğunu biliyor musun?
—Babası hapiste, annesi ise sabahlara kadar barda dans ediyormuş, dedi.
Babamı hiç bu kadar öfkeli görmemiştim. İlk defa babama karşı geldim. annesi ve babası kim olursa olsun beni ilgilendirmez! Babam gözlerimin içine bakarak sadece bir tokat attı ve:
—Bu iyilikleri yapıyorsun karşılığında sana ne veriyorlar.
Hıçkıra hıçkıra şunları söyledim.
—Yaşlı bir kadını soğuktan ve ölümden kurtardım. Ona yaşam ümidi verdim. Küçük kıza ise mutluluk adını verdim. Beyaz gülüme sadece su verdim. O ise bana hayatı, umudu, ümidi ve yaşamayı verdi. Bu güzelliklerin ardından sen ise bana tokat attın ilk defa sen ne verdin biliyor musun baba! Attığın tokatla sadece bana acı verdin…
 
 
                                                                    HANDAN ERKEÇ
 
 
  Bugün 1 ziyaretçikişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol