Edebiyat Öğretmeni
  Seda Sabır
 

ŞİİRLERİ

DÖNGEL ARTIK

 

Özledim seni,

         bir toprağın

                   yağmuru özlediği kadar

 

 

Bekledim seni,

         ömrümün

yettiği kadar

 

Döngel artık

bir kuşun

yuvasına döndüğü gibi

 

Gurbetim Sılam Vuslatım

Döngel artık bırakma beni

 

Hayat bir su gibi akıp gidiyor sensiz

çaresiz

 

Şu gönlüm, yaralı

kanayan gönlüm

 

Hep seni bekledi.

         Sana, dön gel dedi.

 

Gurbetim Sılam Vuslatım

         Döngel artık bırakma beni

 

Sensiz …

 

                    Seda Sabır

                             
           

       GELEN KİMDİ*

Biranda  daldığım  hayalleri

Kapıdan gelen tiktak  sesleri   böldü

 

gelen  kimdi?

Kapımı  çalan  olmazdı

Kimsenin  umurunda değildim

 

‘Kim  o’  diye seslendim

cevap  yoktu

acaba  gelen kimdi?

 

Biranda  ayaklarım

Yerden  kesildi

Nefes  nefese kaldım

 

Öyle  sıcakladım ki

Ateş bastı

bilmem neden?

 

Sonradan anladım ki gelen ölümdü

Artık o hayalleri ölüm bölmüştü

 HİKAYELERİ

GİDEN  GEMİ

 

Bir beyaz gemi gidiyor

Denizin ardından

 

Bir kumral kadın oturuyor

Uçsuz bucaksız limanda

 

Belli ki bir derdi var, asık

Suratıyla  oturuyor rıhtımda

 

Giden gemi ardından

Bakakalmış öfkeyle

 

Kim bilir nedendir

bu öfkeli bakışlar

 

Martıların çılgın sesiyle irkiliyor

Güneşin battığını  fark ediyor

 

Gün batıyor ya güneşin kızıllığı vuruyor

Giden geminin  ardına

 

Yavaş yavaş kapatıyor  kadın gözlerini

Güneşin batışıyla son kızıllığa hoşça kal diyor

 

Ve atıyor kendini azgın sulara

Çırpınıyor kafesteki kuşlar gibi

Martılara  bakarak

 

Nefes nefese  ölümü bekliyor

Issız  maviliğin  altında

Onun adını anımsayarak….

 

 

 

"KARLI   DAĞIN SERİN SUYU"
      
      Serin ve karlı dağların ardın da güzel bir köy vardı. Bu köyde yaz dedi mi derelerden buz gibi su akardı. 
        Bu su o kadargüzel di ki yanından geçeni bil
etkisialtındabırakıyordu. Sanki ağaçlarla da bir güzellik yarışı   içinde   idi.
         Ağaçların suya sarkan ince dalları o kadar hoştu ki,tepeden bakıldığın da ince dallar suyun için de adeta yüzüyordu.Suyun içinde on kadar güzel ve ahenkli bir dans sergiliyorlar dı ki sanki birkaç küçük kuğu vardı suyun üzerinde.
Bu derenin suyu o kadar soğuktu ki insan suya bakınca bile üşüyordu. 
           Yazın bile böyle soğuklukta ki suyun kışın buz tutması,ahenkli dansın kaybolması ne üzücü. Ahenkli dans kayboluyor ama yerini tatlı bir esinti alıyor.Yağmur yerine kar yağıyor oralarda ama insanın içine işliyor,karın yarattığı o eşsiz güzelliği olan manzaralar. Hele de o ağaçların üzerindeki kar taneleri, insan bir de avucun da hissetmeli onları. Kın o loş manzarası,
yazın yerini neşeli bir manzaraya bırakıyor.
İnsanın içine işleyen o eşsiz güzellikler yerini hoş manzaralara bırakınca da insanın tüylerini ürperten ama içinde ona da yer vermek istediği bir his bırakıyor.Bu his insanın bulmak isteyip de bulması zor insanlardandır. Bu köyde o insanları bulmak çok kolaydır. İnsanları o kadar iyi kalpli, her iyiliği görebilen kişiler ki köyün değerini bilen insanlardır.
Bu köyde çok iyi çocuklar da vardır. Hele ki bu köyün çobanı o kadar tatlı bir gülümsemeye sahipti ki, gülünce yüzün de güller açıyordu.Dudakları nar kırmızısı,beyaz tenlidir.Gülünce kırmızı dudakları arasın da inci gibi parlayan minik dişleri gülünce ayrı bir güzellik katıyor du yüzüne. Adı
Ahmet idi. On yaşların da idi. Çalışkandı da.
Ahmet köyün çobanı olmasına rağmen hem okuluna gidiyor hem de çobanlık yapıyordu.
Annesini ve babasını çok seviyordu. Ahmet bir gün o güzel derenin
kenarında koyunları otlatırken yaralı bir köpek, acı içinde kıvrıla kıvrıla Ahmet’in yanına geldi. Patisine büyükçe bir diken batmıştı. Ahmet köpeği sevdi ne olduğunu anlamaya çalıştı. Köpeği derenin kenarına getirdi. Sivri bir cisim bulup köpeğin patisin de ki dikeni çıkardı. Köpeği sevdi onunla dertleşti. Aslın da hep yaptığı şeylerden biriydi hayvanları sevmek. Artık Ahmet’in bir arkadaşı daha olmuştu. Birbirlerini
öyle çok seviyordu ki artık bölünmez bir bütün olmuşlardı Ahmet köpek ve dere.Dere Ahmet’in çok derdini dinlemişti buna bir de köpeği katınca iyi bir grup olmuşlardı. Köpeğe isim bulmak gerek diye düşündü. Sonunda adını maviş koydu.                                     
Daha sonra eve gittiler. Annesi Ahmet’e köpeği nereden bulduğunu sordu.Ahmet anlattı. Annesi köpeği evde istemiyordu. Ama Ahmet annesini ikna etti.
Okulda arkadaşı Ali’ye anlattı köpeğini. Ali iyice meraklanmıştı. Okuldan çıkışta Ali Ahmetlere uğradı. Köpeği görmek için hızlı hızlı    yürüyordu.   Eve geldiler Ali hemen köpeğin yanına koştu. Onu sevdi . O arada Ahmet dereye gidelim dedi: Dereye gittiler orada Ali köpek ile oynarken Ahmet koyunları otlatıyordu. Ali geç kaldığını söyleyip gitti.
Maviş, Ahmet ve dere baş başa kalmışlardı. Ahmet derede saçlarını yıkayan çalıların yanına oturdu.Maviş de yanındaydı. Maviş dedi   bu dere sen yokken benim en iyi sırdaşımdı hala da öyle ama bu sırdaşlığa sende dahil oldun.ne güzel, her gün kaç çalının saçlarını yıkıyor,kaçının suyunu veriyor birde bizimle dertleşiyor iyi ki var bu dere dedi.
 Ve o anda ürkütücü bir ses ile irkildi.kurtlar sürüye saldırıyordu. Ahmet hemen yerinden fırladı ve kurtları taşlamaya başladı . o sırada aç kurtlardan biri Ahmet e yöneldi. Ahmet ayağında yaralanmıştı.Maviş korkulu gözlerle hemen köye koştu. Ne yazık   ki   sürüyü   aç kurtlardan kurtaramamıştı.Ahmet çok üzgündü.üstelik ayağındaki yarada   çok derindi.yürüyemiyordu.adeta kalbinden vurulmuş gibiydi.çok korkuyordu.hiç bukadar korkmamıştı 
 Maviş köye gitti.Ahmet in annesini yanına geldiği gibi eteğine yapıştı. Nermin teyze anlamıştı kötü bir şey olduğunu. Hemen maviş i takip etti.
Yağmur yağıyordu. Sürüne sürüne derenin yanındaki çalıların yanına gitti. Çok sevdiği dereden güç almaya çalışıyordu.
Sürü den geriye kan birikintileri kalmıştı. Yağmur şiddetli yağıyor, şimşekler çakıyordu.Ahmet çok yorulmuştu artık, dayanamıyordu. Yaralı bir insan dere kenarında yalnız başına.Yağmur altında adete korku verici olaydı. Ama Ahmet bunu yaşıyordu. Dakikalar sonra annesi geldi ve onu bu halde görünce çığlıklar içinde Ahmet in yanına koştu. Ahmet ağlamaya başladı ve annesine sarıldı. Annesi onu kucakladığı gibi hastaneye yetiştirdi ,Belli ki annesinin yüreği yanıyordu. Ahmet in ayağına dikiş atıldı. Kendine gelince olanları annesine anlattı. Annesi Maviş in yaptıklarını beynine kazımıştı.
Maviş artık o küçük evin üyelerinden biriydi. Ahmet her gün Mavişi de alıp dereye gidiyor du.Hayatı boyunca unutmayacaktı olanları çünkü ilk defa başına böyle bir şey geliyordu. Ürpertici, hayal kırıcı, bir kabustu olanlar diye düşündü.
 

 

 MANZUM HİKAYE

 

 
Bir cimri kadın varmış
Üç oğluyla yaşarmış
 
Uşaklar hizmetçiler
Erzakla dolu kiler
 
Ama kadın çok cimri
Gelse fakirin biri
 
Ta uzaktan kovarmış.
Hemen baştan savarmış
 
Yandaki viranedeki
Bir perişan hanede
 
Başka bir aile var
Çok fakir zavallılar
 
Hepside üşümüş aç
Bir  tas çorbaya muhtaç
 
Hava soğuk mu soğuk
Fakir zengine varmış
 
Kapısında yalvarmış
Ah ne olur efendim
 
Lütfunuza güvenirim
Bir dilim ekmek
 
Fakiri sevindirin
Aç ve hasta küçükler
 
Senden yardım bekler
Cimri kadın bu hale
 
Hiç aldırmamış bile
Hiç ekmeğim yok inan
 
Olsa vermez mi insan
Ekmek varsa taş olsun
 
Gözümüze yaş dolsun
Fakir kadın üzülmüş
 
Gözünden yaş süzülmüş
Ümitsiz hasta yine
 
Dönmüş yıkık evine
Zengin kadın bağırmış
 
Çocukları çağırmış
Kızarmış yağlı ekmek
 
Hoşunuza gider pek
Söyleyin hizmetçiye
 
Kesip koyun tepsiye
Biraz sonra içeri
 
Hizmetçilerden biri
Dalıp yıldırım gibi
 
Demiş ”aman ya rabbi!
Mutfakta ki ekmekler
 
Taş olmuş birer birer
Bunda ne var akılsız
 
Ekmek bayatmış yalnız
Fırıncıya koş hemen
 
Üç ekmek al yeniden
Üç ekmek alıp döner
 
Ne ağır ekmekmiş bu
Ağılaşır ekmekler
 
Canım çıktı doğrusu
Merak etttim ayağı
 
Aç bakalım kapağı
Açınça yavaş yavaş
 
Ne görsün üç taş
Durmuyor mu yan yana
 
Bir çığlıkla divana
Yıkılmış cimri kadın
 
Saçları darma dağın
TAŞ KESİLEN EKMEK
 
  Bugün 15 ziyaretçikişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol