Edebiyat Öğretmeni
  Yağmur Hayal Çelik
 
ŞİİRLERİ

Ölüm…
Ne kadar kolay çıkıyor ağızdan?
İki hecede hemen diyiveriyorsun…
Ama o kadar zor ki ölüm;
Belki ölen için değil ama geride kalanlar…
Eş, dost, akrabalar?
Acaba onlarda iki hecelik mi söylüyorlar?
Şimdi bunlar nereden mi çıktı?
Eskiler içimde neden mi fay hattı bıraktı?
Sen bilmiyorsun…
Aslında bunlar hiç aklımdan çıkmadı,
Hep bir kenarda sinsice oturdular.
En zayıf, en cılız halimi beklediler, şimdiyi…
Bir laf vardır;
‘Vur kafasına ekmeğini al çıtı çıkmaz’ derler.
Şimdi kafama vurup ekmeğimi,
Her şeyimi alsan çıtım çıkmaz…
Bazen kendi kendime soruyorum;
‘Yoksa ölümden mi korkuyorum?’ diye…
Sonra da gülüyorum halime ‘deli miyim neyim’ diye?
Acaba yaşamak mı korkutuyor beni?
Tüm sevdiklerim ölmüşken…
Tek başıma, yapayalnız, yaşamak mı?
                           
                           Yağmur Hayal ÇELİK
 
HİKAYELERİ

DENİZ'E YANSIYAN ŞAFAK

 

             1979'un kışıydı, sertti, soğuktu. Deniz çok dalgalıydı. İnsanlar, evlerini ısıtmak için kömür yakıyordu sobalarında, geceleri çok karanlık yalnız geçiyordu.

             O deniz kenarındaydı. Soğuğa, geceye ve dalgalara aldırmadan yarım sigarasından derin nefesler alıyordu. Düşünceler içinde kaybolmuş, bir türlü rahata çıkamamıştı. Derdi sonsuzluğa yolculuktu, gözleri maviydi ama o,denizin maviliğini seçiyordu. Yalnızlık ve çaresizlik onu anlatan kelimelerden sadece birkaçıydı.

             Adı gibi sonu görünmeyen bir yolda idi. Fakat o, adını ve kendini unutmuş, hayal dünyasına kapılmış bir insandı. Adı, aslında baktığı yerdi, Deniz'di... Geceleri polisler, bekçiler oluyordu sokak aralarında ve bazı gençler, duvarlara yasak yazılar yazıyordu. Ama Deniz, erkek gibi ortadaydı. Kocaman bir kız olmuştu. Henüz 17 yaşındaydı.Anne ve babasının burukluğu vardı içinde,kimsesizdi... Yaşı13'tü babasız kaldığında, annesi ise daha fazla dayanamamış, babasından 1sene sonra yenik düşmüştü kanser illetine...

             Bu olayla yıkılan Deniz, kötü düşüncelerden sıyrılıp, Mersin'i terk etmek istedi. Kimsesi ve parası olmadığı için önce çalışması gerekiyordu. Bir kafe de iş buldu. Yol parasını ve maddi desteği bu kafe sağlıyordu. Fakat Deniz daha çok kazanmak istiyor,geceleri de aynı kafe  de gitar çalıyordu.Deniz'in arzusu; Muğla'nın Datça beldesinde denize çok yakın bir sahilde hoş görünen bir  kafe açmaktı.Ara sıra hayaller kurar,kendisini Datça'da hissederdi.Ve bu hayaller Deniz'in amacına kavuşmasında bir teşvik sağlardı.Canını dişine takmış,gece gündüz demeden3yıl hiç durmadan çalışmıştı.Ve artık bir kafe açacak parası vardı.Datça'ya gitmesine hiçbir engel yoktu. Biletini ertesi güne almış ve eşyalarını toplamıştı. Otobüsün hareket saati yaklaştıkça Deniz, heyecanlanıyor ve bazen de anne, babasını düşünerek buruklaşıyordu. Nihayet otobüse binmiş ve varmıştı Muğla’ya. İlk günü bir otelde, denizi seyrederek sabahlamıştı, saat 10’da kahvaltısını yapmış, uygun bir kafe bulmak için yola koyulmuştu, mutluydu. Ogün hiç durmadan satılık bir kafe aramış, bulamamıştı. Akşam üzeri ümidini yitirmiş, elleri cebinde otele dönerken bir yazı gözüne ilişti:

                     ‘ Devren satılık kafe’

Bu yazıyı gören Deniz, resmen yelkenlerini okyanusa doğru çevirdi. Hiç vakit kaybetmeyip bu kafeyi aldı ve burada yatıp kalkmaya başladı.  Kafe tam da Deniz’in arzuladığı gibiydi. Denize yakın, hoş görünen bir kafe…   Deniz her akşamüzeri bir çarşaf misali süzülen adaşına bakıp gülerdi.  Bu döngü her akşamüzeri tekrarlanırdı. Deniz’in yanında çalışan görevlilerden birisi bir gün merak ederek sormuştu:

     _Deniz hanım neden her akşamüzeri bu gülümsemeyi denize bakarak yapıyorsunuz?

Deniz gülerek:

      ‘_Ben o gülümsemeyi denize yapmıyorum, denizi gökyüzüyle aldatan martıya yapıyorum. Her gün gelip denizden faydalanıyor fakat gökyüzünden vazgeçemiyor’ demiş. Günler klasik bir deyim olmasına rağmen su gibi akıp gitmektedir.  Kafe açılalı 7ay olmuştu, işler yolunda gidiyordu. Artık Deniz, işinin sefa safhasına gelmişti. Yaklaşık 3 aydır her hafta sonu aynı saatte gelen bir genç sürekli Deniz’i süzüyordu ve Deniz de bu gence karşı bir şeyler hissetmekteydi. Genç bir gün sahilde oturan Deniz’in yanına yaklaşarak oturdu ve Deniz’den çok etkilenmiş olmalı ki estetik harflerle süslenmiş kelimeler kullanarak, Deniz’i etkilemeye çalıştı ve onun bu çabası boşa gitmemişti.

          Gencin adı; Şafak’tı. Deniz’e doğan güneş gibi parlıyordu. Şafak, edebiyat öğretmeni olmuş,  özel bir dershane de görev yapmakla birlikte boş vakitlerinde şiir yazardı.

            Şafak aylardan sonra bir gün Deniz’e evlenmeyi teklif etmişti ve bir ömür boyu yaşamanın kapısı açılmıştı. Deniz ve Şafak evlenerek özenilecek bir yuva kurmuştu. 

              Evleri aşklarının başladığı yer gibi deniz kenarıydı ve sessizdi. Pembe panjurları ve minicik bahçeleri vardı. Bir zaman sonra ‘Çağrı’ adında bir çocukları oldu ve hayatlarının devamını mutlu mesut yaşadılar…

 

 

                                                                                                
                      Yağmur Hayal ÇELİK

                       

                                           
 
 
              Pinokyo
Ben bir pinokyoydum bilirsin…
Hayır, hayır yalanlar söylemezdim
Burnum uzamazdı bu sebepten 
Doğruları söyledikçe gözlerim küçülürdü ağlamaktan
Bilirsin sen, bilirsin…
Güneşin yakmaması kadar imkânsızdın.
Yaklaştıkça eriyordu gözlerim,
Ben bir pinokyoydum, tahtadan yapılmış.
Benim de bir burnum, gözlerim, ellerim vardı.
İşte hepsi bu kadar, tıpkı senin gibi…
Pinokyo gülmez, Pinokyo ağlamaz, Pinokyo sevmez…
Bana sevmeyi öğrettin sen!
Bir tahta parçasına ruh kattın.
Bilirsin sen bilirsin! Kış beni yok eder,
Yağmur ıslatır, çürütür, bitirir beni
Ne olur gözlerini ver de, tahtakurularına yem etme beni
Ben bir pinokyoydum, bilirsin sen bilirsin…
Kış dokunmazdı bana, üşümezdim.
Gözlerinin kıvılcımıyla ısınırdım bütün kış
Kestaneler pişirir, çaylar demlerdim gözlerinde
Çok ama çok üşürdüm, ölürcesine…
Kendimi ateşlere atamadım ben!

Yapma şimdi, bunu bana yapma
Vakit tamam! Gidiyorum ne demek?
Ayrılık ne demek?
Ben pinokyoydum ama sendin yalancı
Hiç sevmedim ne demek?
Gitme! Ellerinden ayrı bırakma beni
Gitme! Bilirsin yokluğun cehennem bense odun;
Yalız bırakıp ta ateşlerde yakma beni.
 
 
 
Git ya da! Sen bilirsin…
Git! En uzak şehirlere,
Ama senden son bir isteğim olacak;
Giderken eski ruhsuz halime çevir beni!
Arkandan ağlayıp üzülmeyeyim.
Yokluğunun cehenneminde yanmayayım.
Ağlamaktan ıslanıp çürümeyeyim…
Hayır, hayır!
Bunlar değil benim istediklerim
Çünkü zaten yokluğunda kalmak imkânsız!
Çevir beni ruhsuz halime ne olur?
Belki bir kalem yaparlar beni
Belki tekrar dokunurum ellerine
Yeniden ruh döner bedenime,
Ya da sil baştan çizerim seni!..
 
   Yağmur Hayal ÇELİK
 
 
 
 
 
 
 
 
  Bugün 15 ziyaretçikişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol